4 Mart 2007 Pazar

Türkiye'nin sol yanı yaralı

12 Eylül darbesinin mimarı ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren, çok satan gazetelerden birisine bir demeç verdi ve sözleri manşete taşındı.

“Türkiye 8 eyalete bölünmeli.”

Bu sözler hemen herkes için şaşırtıcı, bazıları içinse sarsıcı oldu. Her şeyden önce Evren genelkurmay başkanlığı yapmış, “milli birlik ve bütünlüğü sağlayabilmek amacıyla” demokrasiyi askıya alarak darbe yapmış bir kişiydi. Üç yıl süresince Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı’nda bulunmuş, devamında da hazırlattığı anayasasın geçici maddesiyle 7 yıl süresince Cumhurbaşkanı olmuş ve tüm bu halleriyle resmi ideolojinin yaratıcısı ve yayıcısı olmuş bir kişiydi.

Bu resmi ideolojinin en önemli paradigmalarından birisi ise üniter devlet yapısına yönelik tatışılmaz katı tutumdu. Oysa Evren şimdi resmi ideolojiyi sarsan bir söylemle toplum karşısına çıktı.

1989’da başlayan emeklilik günleri ve kendini adadığı nü resimleriyle sivil hayat anlaşılan Evren’in zihin dünyasını da 18 yılda sivilleştirmiş. Herhalde on gün önce birileri Kenan Evren de “bölücülükle” suçlanacak dense kimse inanmazdı. Ama bu da oldu.

Tüm bu olan biten arasında belki de en ironik olanı ise, yaptığı darbeyi Cumhurbaşkanlığıyla taçlandırmış olan emekli bir generalin söylediklerine daha çok “sivil generallerin” içerlemiş olması.

Son birkaç gündür parti kurmaylarının açıklamalarına bakıyorum, Evren’in “densizliğinden, bölücülüğüne, ihtiyarlığından, kendini bilmezliğine ve bölücülüğüne” kadar suçlanmadık sıfat bırakılmadı.

Tüm bunlar yazılıp çizilirken Evren’in iç düyasını ve neler hissettiğini gerçekten merak ediyorum. Etkin görevlerde olduğu dönemlerde eski TCK’daki 141 ve 142 maddeler nedeniyle binlerce kişi düşünceleri nedeniyle yargılanmış ve acılar çekmişken, şimdi kendisi özgürce düşüncelerini açıkladığı için bir mağduriyet, haksızlık duygusu hissediyor mu?

Öyle ya, alt tarafı bir görüş açıkladı. Düşüncesini beğenmeyen, kendisi gibi düşünmeyen, “hayır efendim, Türkiye 8 eyalete bölünmemeli” der, o da karşı düşüncesini açıklar olur biterdi.

Oysa şimdi MHP, CHP, DSP, BBP, Anavatan gibi partilerin sözcülerinin açıklamalarına bakılırsa, darbe yaptığı için yargılanmasını talep edemedikleri Evren, “Türkiye 8 eyalete bölünebilir” dediği için büyük bir kusur, suç işledi ve kimilerine göre de yargılanmalı.

Tabii bu arada, DYP lideri Mehmet Ağarı da unutmamalı. Yine Evren gibi bir dönemlerin resmi ideolojinin en önemli “uygulayıcılarından” birisi olan Ağar’ın parti lideri kimliğiyle bu kez, “Evren’in önerisine katılmıyorum ama bunların tartışılmasından sakınca görmüyorum” demesi de, PKK’lıları “düz ovada siyaset yapmaya” çağırması kadar şaşırtıcı, ama ikisini yanyana koyunca da bir o kadar tutarlı bir tavır oldu.

Söz şaşkınlıktan açılmışken, Evren, Ağar gibi isimler resmi ideoloji dışına çıkarak yeni önerilerle toplumun karşısına çıkarken, Evren'e karşı başlattıkları tepki yarışında CHP, DSP gibi sol oldukları konusunda haklarında rivayet olunan partilerin solculuklarından artık eser kalmadığını şaşkınlığa yer bırakmayacak şekilde göstermeleri önemli bir gelişme oldu. Hakaret ve şiddet içermediği sürece insanların özgürce düşüncelerini açıklamasının demokrasinin ve sosyal demokrasinin en önemli duruşlarından birisi olduğunu artık hafızasından ve geleneğinden çıkarmış bir partinin, bunları savunmayı önemsemeyen bir MHP, bir BBP’den ayırıcı özelliği artık nedir?

Aynı fikirsel hat ve neredeyse aynı cümle kalıplarıyla Kenan Evren’i eleştiren MHP, CHP, DSP ve BBP’yi birbirinden ayıran nedir ve neden bu partiler artık birer ayrı partidir?

Buradan yeni bir soruya da geçilebilir: Özgür düşünceden insanlar, partiler niye korkar? Belli fikirleri, konuları tabu haline getirmek, insanların, toplumsal grupların düşünmesini ya da belli fikirleri bağrında taşımasını engeller mi?

Yeni bir soru daha: Sorunları aşmanın en kolay ve kestirme yolu düşünceyi sınırlamak ve baskı altına almakla mı mümkündür, yoksa özgür bir ortamda tartışarak, sorunu ve sorusu olanların tümünü ikna etmek mi çıkış yoludur?

Ve tüm bu soruların ortak yanıtı ise gerçek bir sol ve tam demokrasidir. Türkiye’nin sol tarafı ise bugün büyük bir ağrı ve sızı içindedir. Yoksun ve yoksul geniş kitlelerin sorunlarına paydaş olacak, onlarla birlikte yürüyecek ve özgürce düşünen yurttaşlarıyla mutlu bir gelecek yaratacak gerçek bir sol, sosyal demokrat partiye bugün acil bir gereksinim var. Türk tarihi ve Türk toplumu da bu doğumu gerçekleştirmek üzeredir…

Hiç yorum yok: